İktidarların kendilerini var etme yollarından bir tanesi de kuşkusuz 'Afyon'dur. Bu "afyon" grubu içerisine birçok olgu girmektedir. Günümüzde Sanat-spor-seks-milliyetçilik-ırkçılık-Din gibi temel olguları afyon çeşitleri arasında sıralayabiliriz. Her şey zihniyette başlar ve zihniyette biter. Bir toplumu saldırıya sömürüye açık hale getirmenin en iyi yolu zihniyetini dejenere edip ahlaki-politik gerçekliğini ortadan kaldırmaktır.


 

"Tarih boyunca egemenler, sömürgen tekeller bu nedenle amaçlarına ulaşmak için ilk iş olarak ‘zihniyet hegemonyasını’ inşa etmişlerdir. Sümer toplumunu verimliliğe kavuşturmak, dolayısıyla sömürüye açmak için, Sümer rahiplerinin ilk iş olarak tapınak (Ziggurat) inşa etmeleri bu gerçeği çok açık bir biçimde kanıtlamaktadır. Toplumsal zihni çarpıtma ve fethetme eyleminin tarihte bilinen ve etkisi halen süren orijinal kaynağı olması açısından da Sümer tapınağının işlevini göz önünde bulundurmak büyük önem taşımaktadır."  Bilindiği gibi Sümer uygarlığı aynı zamanda tarihte bilinen ilk sınıflı uygarlıktır.Tanrı-Kul, Efendi-köle, Yöneten-Yönetilen gibi kavramların icraata geçtiği yerdir. Sümer uygarlığından önce klan-kabile-aşiret formunda yaşayan toplumlarda sınıfsal ilişkiler açığa çıkmamıştır. Tanrı-kul ilişkileri yerine daha eşit ve özgür toplumsal ilişkiler hakimdir. Kabile şefinin baskın bir ayrıcalığı yoktur.

Zihniyeti çarpıtma - algı operasyonları toplumun gerçeği görmesi önünde büyük engeller oluşturmaktadır. Afyon ve toplum ilişkisine ilkin Marks’ın ‘Hegel’in Hukuk felsefesi’nin Eleştirisine Katkı’ isimli eserinde rastlarız. Marks burada "Din, halkın afyonunu oluşturuyor" demektedir. Bugün çok açık bir şekilde dinin iktidar ve iktidarlar tarafından kullanıldığını biliyoruz, görüyoruz. Zigguratlar nasıl ki Sümer devlet rahiplerinin elinde çıkarlarını kutsallık kılıfı altında sundukları bir ideolojik aygıta dönüştüyse bugün de Diyanet'in aynı işleve sahip olduğunu görebiliriz. Zigguratlar, Rahipler için her anlamda korunaklıydı. Rahipler dışında kimse bu kurumun içerisine giremezdi. Ekolojik felaketlerde seller de rahipler için ayrıcalıklı bir sığınaktı. Bu kurumda kendileri için sürekli et pişerdi. Yine kentin ambarı da zigguratın içindeydi. Dolayısıyla gerek ekonomik gerek ideolojik olarak topluma merkezlik yapmıştır. Zigguratlar aynı zamanda Din’in ideolojik bir silaha ve afyona dönüşme merkeziydi. Çünkü derin sınıfsal ayrışma bu tapınaklarda üretiliyordu. 

Bugün de Diyanet, açıklamlarıyla haramı helal helali haram olarak gösterebilmektedir. Keza yandaş cemaatler için de bu geçerlidir. Daha yakın tarihte toplumda ‘Cüppeli Ahmet Hoca’ olarak bilinen zat açıklamasında ‘’HDP halen yüzde 12. Bunun yüzde 1’e 2’ye düşmesi lazımdı. Bu kadar analar ağlıyor. Kadıncağızlar çocuklarının kaçırıldığını söylüyor. Yüzde 12. Nasıl çıkar ya? Bu ne dinsizliktir ya?’’ demişti, yani açıklamaya göre HDP’ye oy verenler dinsizdir imansızdır. Çünkü Cüppeli, ‘Bu ne dinsizliktir’ diyor. Halbuki HDP’nin ezilen Kürt halkının partisi olduğu Demokratik, ekolojik, kadın özgürlük değerlerini temsil ettiğini HDP’den hoşnut olmayanlar bile kabul eder. Fakat hükümete yakın ağızlar HDP’yi dinsizlik imansızlıkla suçlarken aynı zamanda Özün de insanlığın vicdanı olan dini, mazlumlar ve toplum karşısında bir iktidar silahına dönüştürmektedir. Siyasi iktidarın gerek cemaatleri gerek Diyaneti ideolojik aygıt olarak kullandığı onlara devlet kadrolarında vakıf yollarıyla iş ve maddi yığınak sağladığı da biliniyor.



 

Modern döneme girildiğinde toplumu uyutma afyonlama konusunda da seçenekler ve yollar çoğaltıldı. Muhalif sanatçıların konserleri, eserleri sansürlenip ana akım medyadan dışlanıp soruşturmalarla yıldırılırken yandaş ‘sanat sevicileri’ pohpohlanıyor ve hükümetin politikalarını topluma yaymak ve kabul ettirmek için dörtnala koşturuluyorlar. Mitinglerine yığdığı sanatçılar, davet gecelerinde oluşturduğu önü ilikli hazır ol vaziyette kikirdeyen sanatçıların görüntüleri hafızamızda canlıdır. Fakat Gezi olaylarında sokağın yanında olduğunu ifade eden sanatçıların da kara listeye alındıklarını biliyoruz. Yine binlerce akademisyenin sonradan gelişecek olaylarda aldıkları tavır neticesinde KHK’lar ile sürgün edildiklerini bilmekteyiz.


 

Bir başka afyon çeşidi de kuşkusuz son zamanlarda trend olan Milliyetçiliktir. Artan halk çığlığı ekonomik ve toplumsal sorunlar AKP iktidarının yönetememe sorunu karşısında Devlet Bahçeli; "Vatan olmadıktan, millet yaşamadıktan sonra az yesek ne olur çok yesek neye yarar?" çıkışında bulundu. Bütün itirazların haklı olup olmamasına bakılmaksızın Türkiye toplumunun hassas noktası olan Milliyetçilik kullanılarak itiraz bastırılıyor. Demokrasi, özgürlük talebi ‘Vatan Hainliği’ mitosuyla alaşağı ediliyor. Ahmet Kaya bunun en somut ve en yakıcı çarpıcı örneğidir. Keza Sınır ötesi işgale karşı duran aydın sanatçı ve akademisyenler de vatan hainliğiyle suçlanıp tehdit edilmişlerdi.


 

Sokağa, topluma ve özgür yüreklere düşense her şeyden önce araştırmak sorgulamak farkına varmak ve itiraz etmektir. Alternatifi üretebilmektir. Bugün herkes alternatifi kadar güçlüdür. Politika da zaten alternatifler sanatıdır. İktidarın din bazlığına karşı demokratik İslam’a sarılmalıyız. Milliyetçilik karşısında demokratik ulus, cinsiyetçi politikalarına alternatif olarak kadın özgürlük çizgisini derinleştirebilmeliyiz.  İktidarların Afyon pompasını ancak bu şekilde kesebiliriz.

‘’Özgürlük verilmez,alınır’’ Robespierre