Kapitalizmin kıblesi azami kar’dır. Değersizlik anlamındaki hiçliği derinliğine en çok yaşatan da kapitalist sistemdir. Bu sermaye sınıfı ve sistemi için önemli olan artı değerdir, paradır. ‘Paranın satın alamayacağı şey yoktur.’ Söylemi kapitalist sınıfın asıl düsturudur. Etik ve ahlaki toplumlarda para sadece bir kullanım aracıdır, amaç değildir. Toplum ile kapitalist sermayedarların asıl olarak birbirinden ayrıldığı noktada budur. Birisinde para bir araç iken diğerinde amaçtır. Büyük oranda amaç araçları da belirler. Ulus devletlerin kuruluşunda da bu ilke önemli bir yere sahiptir. Yer altı zenginliğini özerk yapılarla paylaşmak yerine hepsini kendine ayırmak ve bu Pazar alanlarını tek elde buluşturmak elbette tüccar sınıfı için kaçırılmayacak bir fırsattı. Ulus devlet deyip geçmemek lazım. Tekçi zihniyet ve yapıya dayanan bu yeni devlet biçimi birçok ulusun, halkın, etnisite ve çeşitliliğin tasfiyesine yol açtı. Birçok dil ortadan kalktı. Örneğin, 520 farklı dilin konuşulduğu Nijerya da eğitim dili İngilizcedir. 133 dilin konuşulduğu Sudan’da eğitim Arapça ve İngilizcedir. 62 dilin konuşulduğu Nijerya’da Shavili ve İngilizce eğitim dilidir. Türkiye’de son yüzyılda Ulus-Devlet ve tekçi zihniyet nedeniyle Kürtlerin, Lazların, Gürcülerim, Pomakların dilleri çok büyük asimilasyona uğradı ve ne yazık ki birkaç kuşak ömürleri kaldı. UNESCO Türkiye'de 18 dilin ciddi tehlike altında olduğunu yazdı. Bunun ismi literatürde kültürel soykırımdır.

Toplumsal açıdan ve insan bireyi üzerinde oluşan tahakküm açısından da değerlendirildiğinde insan köleliği derinleştirilmiş ve inceltilerek tepkiler en aza çekilmiştir. Böylece Kapitalizm oluşabilecek gediklerin de önünü almaya çalışmıştır. Bazı düşünürler kapitalist uygarlığın çarpık beşiğinde uyutulmak istenen insan bireyinin halini iyi özetlemiş...

Charles Bukowski; ‘Sabahın altı buçuğunda bir çalar saatin sesiyle uyanıp yataktan fırlayan, giyinip zorla bir şeyler atıştıran, diş fırçalayan, saçını tarayan, başka birine büyük paralar kazandırdığı bir yere ulaşmak için trafikle boğuşan ve tüm bunlara sahip olma fırsatı bulduğu için müteşekkir olması istenen biri...’’

Bir diğer tespitte hafızalardan çok uzun süre silinmeyecek olan ve ciddi bir sistem analiziyle birlikte eleştiri gerçekleştiren Dövüş Kulübü filminde geçen unutulmaz diyalogtur; ‘’Her gün işe gidiyorsun, akşamları erken uyuyorsun ve bunun karşılığında alabildiğin tek şey koltuk takımı gerçekten acınası bir durum’’ 

Kenya kurucu Devlet başkanı da olan Kenyetta’nın sözleri ise kapitalizmin kendisini gerçekleştirmesi için her türden değeri araç haline getirip istismar ettiğini göstermektedir.; ‘’Batılılar geldiklerinde, ellerinde İncil, bizim elimizde toprak vardı. Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda ise bizim elimizde İncil, onların ellerinde topraklarımız vardı.’’

Uruguay Devlet başkanı ise diğer bir çarpıcı gerçekliği gözler önüne sermekte; ‘’Devlet sana 30 dakikada ambulans gönderme garantisi vermiyor ama bir şirket size 30 dakikada pizza getirme garantisi veriyor. Kapitalizm budur.’’

Tüm bu gerçeklikler karşısında Michael Focoult’un da söylediği gibi ‘Toplumu Savunmak Gerek’ çünkü bireyin özgürlüğü toplumsal özgürlükten geçer. Diyalektik kanun şeylerin birbirine bağlı olduğunu söylemektedir. Bu yer çekimi yasası kadar gerçek ve yalındır.